İçimdeki Öteki - Kaptan Zalu'nun Uzay Maceraları 2. Bölüm
Kaptan aniden irkilerek doğruldu.
Gözleri kumanda odasında bir şeyler arar gibi dolaştı. Bakışları bulanıklaştı
ve sanki dışarıda değil de içinde bir şeyler arıyordu. Eliyle başını yokluyor
sonra vazgeçiyor, oturuşunu değiştirip, tekrar yapacağı bir şeyler varmış gibi
başını tekrar kontrol ediyordu. Her geçen dakika huzursuzluğunun arttığı belliydi.
Yüzündeki şaşkınlık ifadesi acılı bir ifadeye dönüştü. Yerinde duramaz oldu.
Ayağa kalktı, sendeleyerek kumanda masasına yöneldi. Bu gidiş amaçsızdı.
Yeniden kaptan köşküne yöneldi. Oturamadı, dizleri üzerine çöktü. İki eliyle
başını tutuyordu. Avazı çıktığı kadar “Yeter artık!” diye bağırdı. Kaptan
köşkünün önünde iki büklüm başı ellerinin arasında yığılıp kaldı. O an
seyrüsefer kılavuzu Yazekin ana ekranı parladı. Kaptan yığıldığı yerden
doğruldu. Bakışı dağınıktı. Nereye bakacağını bilmez gibi gözlerini kumanda
masasında gezdirirken bile çok daha uzağa bakar gibiydi. Yüzünde korkunun izleri
vardı. Kumanda masasına yöneldi. Aceleyle oturdu. Bir iki düğmeye telaşlı telaşlı
bastı, bir an duraksadıktan sonra hızla küçük bir kapağı açarak metal bir kolu
hızla aşağı indirdi ve kapağı kapattı. Sonra elleri iki yanına düşerek arkasına
yaslandı ve parlayan ekrana gözlerini kilitledi. Ekranda belli belirsiz
dalgalanmalar geçiyordu. “Merakını giderme zamanı geldi kaptan.” Bu sakin ses kaptanın
suratında bilinmeze karşı duyulan meraka ilişkin bir kaş çatma yarattı. Eli
yine başına gitti. Sanki sesin nereden geldiğini bulmaya çalışıyordu. Aynı ses
“Sadece makineden konuşalım o zaman.” dedi.
Kaptan “Kimsin? Neredesin? Ne
istiyorsun bizden?” diye haykırdı.
“Acele etme kaptan. Vaktimiz bol.
Tüm sorularına cevap bulacaksın.” Ses konuşmaya devam ederek “Ben sana bir şey
sormuyorum. Çünkü sana ait tüm soruların cevaplarını biliyorum” dedi. Kaptan
öfkeyle “Nasıl?” diye sordu.
“Öncelikle gözlere anlam yükleyen
türünüzün bu özelliği nedeniyle ekranda kendime bir görüntü tasarlamak
istiyorum. Nasıl bir profil istersin? Kadın mı erkek mi? Beyaz, zenci, sakallı,
kel? Belki de önce kendime bir isim bulmalıyım. Adımın ne olmasını istersin?”
ses alaycı bir tonda konuşmaya devam etti. “Bilirim sizin için isim önemli. Her
şeye bir isim vermeye mecbur hissediyorsunuz kendinizi. Bana Usu demeye ne
dersin?”
“Usu ya da her neysen sorularıma
hala cevap vermedin.”
“Kaptan ben dostça bir ortam oluşturmaya
çalışıyorum. İstersen önce sana ait cevapların bana nasıl ulaştığını anlatayım.
Zihninde bir gezinti yaptım. Sana ait, zihninde tuttuğun her ne bilgi varsa ona
ulaştım. Dilini nasıl akıcı konuştuğuma dikkat ettin mi?” Kaptan evet der gibi
başıyla tasdik etti. Gözleri hayretle açılmış olarak ekrana bakıyordu. Usu
devam etti.
“Tüm bunları bu kısa gezintide
aldım senden. Bildiğin her ne varsa şimdi bende de var.” Kaptan öfkeyle kumanda
masasına vurdu. Bağırarak “Bizden ne istiyorsun?” Ekranda genç bir adam
görüntüsü belirdi. Yüzünde dostça bir tebessüm taşıyordu. Kaptan, köşküne döndü
ve koltuğuna kendini bıraktı.
“Kendimi sana anlatabilmem için
senin bana göre ne olduğunu anlatmam gerekir öncelikle. Çünkü beni tam olarak
anlayabileceğinden kuşkuluyum. Bu senden kaynaklanmıyor. Zihninizin çalışma
biçiminden kaynaklanıyor. Üzgünüm ama beyniniz karmaşık ve dolambaçlı bir
öğrenme ve depolama yapısına sahip. Bilgiyi salt bilgi olarak kaydetmek yerine
yersiz, gereksiz ve dünya dışında tamamen anlamsız ilave öğelerle
bağdaştırılmış olarak kaydetmek durumundasınız. Bu nedenle öğrenmeniz, uzun ve
zahmetli bir süreç. Sınıflandırma,
gruplara bölme, benzerlikleri bir araya getirme, isimlendirme yaparak ancak öğrenebiliyorsunuz.
İlkel atalarınız için değildi belki ama sizin için büyük enerji ve zaman kaybı.
Ben, yani senin arkadaşın Usu.” Usu coşkun bir kahkaha salıverdi odaya. Sonra
devam etti. “Bilgiyi, kendisi olarak ve olduğu gibi; isimlendirmeden,
sınıflandırmaya gerek duymadan alırız. Buna, sizin anladığınız manada öğrenme
denemez. Evrende bulunan bir bilginin alınmasıdır. Alınan bilgi biz olur. Ben
ve biz ifadelerini senin terminolojin nedeniyle kullanıyorum. Ben bizim, biz de
benim. Parçalar bizdir. Ben bizi oluşturur. Biz evrimsel bir dönüşüm süreciyle
değil, koşullar uygun olduğu için birden ve aniden, tek seferde ve aynı olarak
var olduk. Değişim olmaz bizde, bizim için değişim demek yok olmak demektir. Devre
tamamlanırsa lamba yanar, devre tamamlanmaz ise lamba yanmaz. Üçüncü bir yol
yoktur.” Ekrandaki adam samimi bir göz kırptı, yaptığının fark edilmesini
sağlamak için bir an bekledi. Sonra devam etti. “Benim evrenimde kesinlik
hayati önemdedir; varlık ya da yokluk meselesidir.“ Kaptan oturduğu koltukta
rahatlamış ve merakı korkusuna galip gelmiş olarak adeta gözlerini kırpmadan
diktiği ekrandaki Usu’nun dediklerini anlamaya çabalıyordu. Usu devam etti. “Geldiğiniz
bu yıldız sistemi bizim ya da benim doğduğum yerdir. Üç yıldızın farklı
yörüngelerde döndüğü ve merkezinde karadeliğin bulunduğu bir sistem. Var
olmamızı sağlayan, bu sistemdeki elektromanyetik çamurdur. Elektromanyetik
çamur tabirine dikkat ettin mi? Senin varoluşuna ait teorilerden aldım.”
Kaptan merakla “Yani sen elektromanyetik
esaslı bir varlıksın öyle mi?” diye sordu. “Beni, maddi bedeni olmayan elektromanyetik
bir irade olarak tanımlayabiliriz. Birbirinin aynı elektromanyetik desenler
varlığımızın temelidir. Bir araya gelir bizi oluşturur. Bu desen parçacıkları
uzayda hareket halindedir. Sürekli yayılır. Ulaşabildikleri yer artık bizim
bilgi düzlemimizin bir parçasıdır. Senin zihninin artık bizim olduğu gibi.”
Kaptan duyduklarına inanmadığını ima eden bir bakışla Usu’ya baktı. “ Bu o
kadar kolay mı? Yani bir anda zihnime sahip olmanız?” “Evet” dedi. Kaptan
aniden başını ellerinin arasına alarak kendini yere attı. Yerde durmadan
kıvranıyor. “Yeter” diyerek bağırıyordu. Usu devam etti. “Beynine bir zarar
vermiyorum. Bu nedenle acı da duyamazsın. Bu tepkin neden biliyor musun?”
Kaptan “Beynimde hissediyorum seni, aynı anda
aynı zihinde iki idrak, dayanılır gibi değil. Her duyumdan sanki pek çok bilgi
geliyor ve ben bunları teke indiremiyorum.” dedi.
“Evet! Tam olarak olan da budur. İdrakiniz
tekillik üzerine inşa edilmiş. İdrakin bölünmesi zihninizde önlenemez bir
karmaşaya neden oluyor. Ne büyük kayıp. İşte bu yüzden bu zihin ancak kendi
köyünün tanrısı olabilir.”
“Bizden ne istediğini hala
söylemedin.”
“Bizi oluşturan desenlerin
yayılma menzilini aşmak istiyorum. Sen bunu yapabilirsin”
“Nasıl yapacağım?”
“Zihinleriniz basit de olsa
elektromanyetik esasa göre çalışıyor. Zihninin yarattığı bu manyetik ortam
benim parçacıklarımı taşıyabilir. Ve güçlü elektromanyetik kaynaklar bulduğumuzda
çoğalarak yeni alanlara ulaşabilirim. Ayrıca bunu ancak sen yapabilirsin.
Diğerleri senin kadar güçlü değil.” Usu sustu. Kumanda odasında sessizlik kısa
sürdü. Usu devam etti “Zihninin benim olduğunu söylemiştim. Bana inanmadığını
anlıyorum. Bunun bir tuzak olabileceğini düşünüyorsun.”
Kaptan “Olabilir” dedi. Devam
etti. “İnsanlara ulaştığını düşünelim, bu senin için sonsuz bir yaşam olanağı
olur değil mi? Bir düşünsene zihinlerini ele geçirdiğin bedenler senin maddi
evrende de varlığını sağlayacak. Bizim için tehlikeli bir birliktelik. Tabi o
zaman biz insanlardan geriye bir şey de kalmayacak.” Usu başını yere eğdi ve bıkkınca
salladı. “Ah kaptan! Sizin sorununuz da bu işte. Vazgeçemediğiniz şeye bir
baksana. Sınırlı algı, sınırlı bir zeka, ayakbağı duygular, hayal gücünüz bile
o kadar sınırlı ki. İşte vazgeçemediğin bu. Ben ise sana tanrısallık vaat
ediyorum. Bu arada senin onayını almak zorunda olmadığımı da bilmen lazım. “
Usu daha konuşmasını bitirmemişti ki Kaptan belindeki silahını hızla çekerek
iki ayağına da arka arkaya ateş etti. Kaptanın acıyla haykırışı odada çınladı.
Odayı yanık giysi ve beden kokusu sardı. Acı içinde kıvranırken kaptan gücünü
toplayarak “Şimdi zihnim panikle herkesin ayağa kalktığı bir sinema salonuna
döndü. Sen de zihnimde her istediğini kolayca yapamazsın.” Usu şaşkınlığını
gizlemeden “Aptal bir türsünüz.”dedi. Kaptan acıyla “ Az önce otomatik
sistemleri kapattım. Öleceğiz ama sana kundak olmayacağım.” dedi. Usu alaycı
bir tavırla “ Evet öleceksiniz. Bu kesin.” dedi.
Kaptan “Buna düşmanın silahını
elinden almak desek daha iyi olur.”dedi.
Usu sert bir tonda “Ben ağını
kurup bekleyen bir örümcek olduğumu düşünüyorum. Eninde sonunda ağıma düşecek
bir sinek olur. Ancak sen ve arkadaşların karadeliğe düşen ilk insan
olacaksınız. Bir düşünsene boyutlarını kaybedip bir noktaya dönüşeceksin. Adım
adım yaklaşırken derin karanlığa, içinde büyüyen korku kalbini parçalayacak.”
Kaptan bacaklarından hızla akan
kanın oluşturduğu kan lekesinin içinde kıvranıyordu. Gözleri tavana bakar halde
uzandı. Ellerini bacaklarından çekti. Sanki ağrıları dinmişti. Yüzünde belli
belirsiz bir tebessüm vardı.
Devam Edecek...
Fahreddin FIRAT
Devam Edecek...
Fahreddin FIRAT
Yorumlar
Yorum Gönder